Bugün, İstanbul Üniversitesi işletme kulübünün düzenlediği “Girişimcilik Zirvesi”ne katılmak üzere Avcılar Kampüsündeydim. Sakarya Üniversitesi’nde böyle etkinlikler bulmak zordur. Öğrenciler dersten kantine, kantinden eve giderdi bizim okulda. Burdaysa öğrenciler gayet aktif olarak bir çok etkinlikler düzenliyorlar. Benim gittiğim sadece bir tanesiymiş. İşletme Fakültesi Oditoryumunda gerçekleşen zirvede Mobilera’nın kurucusu Ferda Kertmelioğlu, Silk&Cashmere kurucusu Ayşen Zamanpur, Markafoni kurucu ortaklarından Tolga Tatari ve Choc’nette kurucu ortaklarından Mehmet Fatih Kacır vardı.
Ferda beyi, sahnede mikrofonla bile herkesin zor duyacağı bir volümde sesi ve inişsiz çıkışsız dümdüz konuşmasıyla dinlemekte zorlandım açıkçası. Kendisi konuşma hazırlamamış, çok kısa kendini tanıtacakmış, soru cevap gitmek daha iyi olurmuş. “Girişimcilik nedir?” diye konu başlığı belirlendikten sonra soru cevap gitmek istemenin mantığını anlamadım açıkçası. Madem öyle panel olarak yazılsa daha iyi olacakmış diye düşünüyorum.
Ayrıca tam tahmin ettiğim gibi “evet soruları alalım” deyince uzuuun bir sessizlik oldu. Sonra bir kaç kişi el kaldırıp sırf sormuş olmak için soru sordu ama zaten izleyicilere mikrofon da verilmediği için arkadakiler olarak onların sohbetlerine pek kulak misafiri olamadık. Bu sıkıcı kısım geçtikten sonra ise, molada Oses Çiğköfte, Redbull, Bien kruvasan ve Arbella Makarnaları sponsorluğu bizi mutlu etti. Kıtlıktan çıkmış gibi her standa aynı anda saldırmaya başlayanlardansa pek bahsedesim yok.
İkinci oturumda çok daha neşeli, enerjisi ve esprili konuşmasıyla kendini dinleten Ayşen Zamanpur vardı. Silk & Cashmere CEO’sunun bir kadın olduğunu ve sıfırdan buralara geldiğini öğrenmek, bir kadın olarak beni daha da şaşırttı, şahane bir durum Türkiye şartlarında.
Zamanpur’un konuşmasına başlarken söylediği ilk şey şu oldu:
“Sağlıklı bir ruh ve sağlıklı bir bedene sahipseniz, ve iyi bir eğitiminiz varsa şanslısınızdır. Ve ben bundan başka bir yerde şans faktörüne inanmam.”
Gerçekten de özellikle Türk’lerin kanına işlemiş bir şeydir bu, Şartları, ekomomiyi, hükûmeti, aileyi, okulu vs suçlamak. Oysa, bunların hepsinin bahane olduğunu zaten kendimize de zaman zaman itiraf ediyoruz.
Tabii, Ayşen hanım da hayata 1-0 önde başlayanlardan olduğunu kabul ediyordur sanırım. Robert College, ardından Boğaziçi Üniversitesi mezunu olduğunu söyleyince salonda şööyle bir dalgalanma oldu. “Zaten ne zaman konu buraya gelse böyle oluyor” dedi :)
Mezuniyetin ardından 6 ay iş aramış ve bazı şirketlerden hiç bir haber gelmediği gibi çoğunlukla başvurularına olumsuz cevaplar almış. Kendi deyimiyle “torpille” Şişecam’a girmiş ve 5 buçuk yıl orda çalışmış. Ardından onu da bendeki “her şeyden sıkılma” huyu dürtmüş ve 5 yıl sonra orada kendini göremediğinden istifa etmiş.
Yaşıtlarım bilirler, Türkiye’nin ilk alışveriş merkezi Galleria’dır. Bizim çocuk aklımız tamamen oyun merkezi olan Fame City’deyken, büyüklerin de ilgisini çekmiş Galleria. Ayşen hanım, orada bir Benetton mağazası açmış.
“Herkes bana üzülerek baktı. Ailemin, arkadaşlarımın, akrabaların gözünde “vah vah Ayşen ne durumlara düştü bakışını görebiliyordum. Çünkü Boğaziçi’li, kariyeri olan ama esnaflık yapan biriydim onlara göre.”
Ama 7000 şube içerisinde dünya ikincisi olunca işler değişmiş. Luciano Benetton, Türkiye’ye gelip, Ayşen hanımın elini sıkmış. Ardından 7 mağaza daha gelmiş.
Sonra başkalarının ürünlerini sipariş ver-kira, fatura, vergi öde, sat, kazan döngüsü de kısırlaşınca kendi işini, kendi üretimini yapmaya karar vermiş ve kaşmir üzerine yoğunlaşmaya karar vermiş. Eşini önüne katıp işin ana vatanına; Çin’e gitmiş.
“Rusya dağılmıştı, dünya “Çin ne zaman dağılacak?” diye bekliyordu, Çinliler İngilizce bilmiyordu ve ben Benetton mağazalarımızı devredip, Çin devletiyle iş birliği yaptım ; Silk&Cashmere şirketimi kurdum. O zaman iki çocuğum vardı ve 18 saat tren yolculuğuyla Pekin’e kadar gidip, tüm kadınlar evde ya da alışverişteyken keçi ağıllarında en kaliteli ve en ucuz kaşmiri elde etme hesapları yaptım.
Nihayet 93 yılında ilk mağazayı Zürich’te açtım. Ve ilk 5 gün hiç bir satış bilgisi gelmedi. Ve ilk kez o zaman, keşke babamın söylediği gibi doktor olsaydım, dedim. Fakat 5 günün sonunda telefonda çığlık attım, Zürich mağazası, bize bir türlü ulaşamamış, ürünler bitmiş, acil olarak yeni siparişleri bekliyorlardı.”
Şu anda, 160 noktada satılıyor. Kuzey Afrika’dan Çin’e, Azerbaycan’dan Kanada’ya, İngiltere’den Türkiye’ye bir çok şubeleri var.
Bence çok şey öğrenilecek bir başarı hikayesi. Ve Zamanpur’dan bir kaç öğüt:
- ekonomik durumu, aileyi, eğitimi, hava durumunu bahane etme, bir şeyi çok iste ve onu al.
- İşiniz ne olursa olsun aklına geldikçe kendine sor; ben ne yapıyorum? küçük detaylara muhakkak dikkat et ama kendine, kariyerine uzaktan bakıp büyük resmi gör.
- Yapacakların kadar yapamayacaklarını bu yaşlarda belirlemen çok önemli.
- Hayatta en büyük risk, hiç risk almamaktır, risk alınca başarılı olabilirsin.
- Bütün paranı bilinmeyene yatırma. Risk de ölçülebilir bir şeydir.
Daha fazlası için, yazdığı “Kaşmir Yolu” kitabı satın alınabilir. Tüm geliri Kagider’e bağışlanıyormuş.
3. Oturumda Tolga Tatari vardı.
Görüldüğü gibi kendisi pek bir hoş, pek karizmatik :)
Kendimi ciddiyete davet ediyor ve Tolga Tatari bölümünü aktarıyorum.
Tolga bey, eğitim konusunda pek örnek gösterilemeyeceğini söyledi çünkü kendisi 4 kez liseden, 3 kez de üniversiteden atılmış. Okulu sadece askerlik için bitirmiş; 10 yıl sonra…
ilk olarak Bilkent Üniversitesi’ne kaydolmuş ve 18 yaşında bilgisayar parçalarıyla ilgili kurduğu küçük şirket 5 ay sonra batınca İstanbul’a dönmüş ve 19 yaşında Massive Attack, Placebo, Alanis Morisette gibi isimleri Türkiye’ye getirip geniş çapta konserler düzenlemiş. Burası da batmış.
Ufak bir odada kendi kendine yazılım öğrenmeye başlamış ve son okulu Bilgi Üniversitesi’ndeyken evlilik com sitesini kurmuş.
“Türkiye’nin ilk iphone uygulamasını yazdık. Bir çok müşteriye çalıştık ama kendimize ait bir iş fikrimiz olsun istedik hep. Ortaklarımla beraber E-tohum toplantılarından birinde, Fransa’da moda olan -private shopping- kapalı alışveriş kulüplerinden birini kurma fikrini açıkladığımızda kimse bize inanmadı.Çünkü o zamanlar internetten alışveriş yapanların %80’i erkekti ve internette sadece elektronik satılıyordu. Bizse kadın hedef kitleye, giysi, ayakkabı satmayı planlıyorduk
İlk 1 senede 1 milyon üyeye ulaşmışlar. Şimdiyse katlanarak artmış durumda. Ve bana ilginç gelen noktalardan biri ise reklam bütçesi ayırmaya pek ihtiyaç duymamışlar çünkü kulaktan kulağa reklam yoluyla zaten hedeflerine ulaşmışlar. Şu an günde 40 bin ürün satıyorlarmış.
Markafoni grup şirketleri bünyesinde bulunan Türkiye’de markafonicity, Zizigo.com, MissPera.com, PayU ve ucuzu’nda, yurtdışında da Avustralya, Ukrayna, Yunanistan ve Polonya’daki özel alışveriş kulüplerinde hisselerim var.” diyor Tolga Tatari. Eğer soyad benzerliği değilse bu ailenin en sempatik üyesi olsa gerek.
Son kısımda Mehmet Fatih Kacır vardı. Kendisi alışveriş merkezlerinde yutkunarak baktığım çikolata şelalesi fikrini Chocnette markası altında Türkiye’ye getiren kişi.
Yien başarılı bir özgeçmiş sahibi kendisi. 1984 doğumlu, İstanbul Erkek Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesini dereceyle bitirmiş. Zaten okulu bitirdikten 3 gün sonra işlerini kurmuşlar.
Gerçek anlamda ilk deneyimi Choc’nette olmuş. Zeytinburnu Olivium Alışveriş merkezinde 3 ortağıyla açtıkları standda görevli kız işi bırakıp kaçınca üçü durmaya başlamış standda. Şu an tüm alışveriş merkezlerinde standları var.
Belki önyargılı bir görüş olacak ama bence onunki tam olarak sıfırdan zirveye başarılı girişimci hikayesi değil.
Kendisi İstanbul Ak Parti milletvekili Ünal Kaçır’ın oğlu. Yine Boğaziçi’li olan eşiyle nikahlarını İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş kıyıyor, Nikah Şahitleri ise Tayyip Erdoğan, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yapıyor.
“Herşey nasip, kısmet, inşallah” demek çok kolay ama bu, duruma biraz iyimser bir bakış açısı. Bir sürü girişimci hikayesi duyduk dinledik, Hiç batıp çıkmadan, hop diye sermaye bulup, ilk işini tutundurabilmek herkes için mümkün mü? (Keşke “şans” a inanmayan Ayşen hanım da bu son konuşmayı dinleseydi.)
Ayrıca, New York Empire States’in seyir terasında yer alan simulasyon şehir turu fikrinden bahsetti. Yıllar sonra Sapphire alışveriş merkezinin seyir terasını görünce bu Skyride fikri tekrar aklına gelmiş. “Gittik konuştuk, fikri sunduk, hatta 3 boyutlu planladık kabul ettiler.” Sormak isterim, oldu bitti diye kısacık bi cümleye sığacak kadar kolay olur muydu bu iş; AVM’nin sahibi Kiler GYO olmasaydı? Çünkü Vahit Kiler de Ak Parti Milletvekili.
Her şey torpille olmuş, ya da baba parasıyla veliaht olarak şirketin başına geçenlerden biri denemez asla… En başta akademik başarısını görmezden gelemem ama mezuniyetten 3 gün sonra kendi işini kurmak da arkasında destek olacak hiç kimsesi olmayan her öğrenci için o kadar kolay olmazdı.
Dolayısıyla etkileyici başarı hikayeleri, daha çok sıfırdan başlayanlardan çıkıyor. Ve benim bildiğim en önemli başarı hikayesi de Avustralya’da yaşayıp, ülkenin 40 yaş altı zenginleri listesine giren ve ardından genç yaşta vefat eden Yozgat’lı Mustafa İlhan‘ın hikayesidir.